Archive for March, 2016
#43
Posted by serkanersanli in Siir on March 28, 2016
Kendi çapı ne ise, bununla sınırlı çemberde yaşamaz mı insan ?
Bu oranda değil midir, senin, benim gerçekliğim ?
Kendini ararken çapın büyüdükçe gerçekliğin çevresini de hissetmez misin genişleyen?
Senin gerçeğin ise, tek büyük gerçeğin içindeki bir küçük gerçek..
Gerçeğin kendisini görmek ise ne mümkün ?
Ölçmek ve sonuna erişmek mucizeden de öte !
Bilinen birşey varsa eğer; önce gokten 3 elma duşer sonra 1 ile başlar gerçeğin ta kendisi.
Herkesin ve herşeyin gerçeğine ise kısaca ‘Pi’ demişler.
Sen ne demek istersen, onu diyorsun…
#PiSayısı
29.03.2016 00:27
#42
Posted by serkanersanli in Siir on March 20, 2016
Endişe kabullenmemektir.
Kabul et, çünkü acı çekeceksin.
Acı çekeceğini kabul et !
Çünkü endişelensen de çekeceksin.
Acı çektiğin gün ise
Endişelenmeyeceksin.
Kabul et !
Bir derdin kalmayacak…
20.03.2016 01:03
by a #hipokondriyazis
Fabrika Ayarları
Posted by serkanersanli in Daybook on March 10, 2016
Yalnız ‘var’ olmak, bencillik, sahip olma hırsı, aykırı davranmak, utanmamak, cekinmemek, ulu orta pisliğini yapmak, herseye merak duymak, başkasına sürekli ihtiyaç duymak, işlerini sürekli başkasına yaptırmak, yalnızca (her ne kadar saçma olsa da) isteğin olsun, ihtiyacın yerine gelsin diye bağırıp çağırmak, isyan etmek, ağlamak, ne istediğini ifade bile edememek,…
Tüm bu sayılanlardan bile fazlasına sahip biriyle – haydi anlaşalım en azından birkaç yıl – birlikte geçirmek ister miydiniz ?
Ben geçiriyorum.. Üstelik hayatımda her zaman bana bu yılları yaşatan bu kişi var olsun, sıkıntı yüzü görmesin istiyorum; Kızım …
Buradan yola çıkarak demagojik ağlaşmalarla yazıma devam etmek ve çocuğumuzun kıymetini bilelim ukalalığına varmak yerine, müsaadenizle farklı bir bakış açısıyla zamanınızı almak istiyorum.
‘Etkileşim Döngüsü‘ adını verdiğim bir başka yazımda farklı bir konuyu dile getirme fırsatı bulmuş olsam da, orada da kullandığım birkaç cümleyi yine tekrar etmek isterim : “… İdrâk yaşımızla, beyin yaşımız eşit değil malesef. Üstelik idrâkimizin başlangıç anını da bilemiyoruz. Bulutlar içindeki bir süreçten geçmişiz, birden düşüncelerimiz oluşmuş sanki ve biz gercekten “biz” olmuşuz… Hepimiz ayrı birer “ben” ! …”
Gözlemlemeye, analiz etmeye, farkında kalmaya çalışmaya her zaman elimden geldiğince zaman ayırmaya çalışmışımdır. Kimbilir belki ister istemez hobim olmuştur ya da bilmediğim bir etkinin tepkisinden ötürüdür. Ancak kızım doğduğundan beri, hep merak ettiğim konular; nelere doğuştan sahip olduğumuz ve neleri sonradan öğrendiğimiz gibi aklımın her zaman bir köşesinde bulunan soruları – her ne kadar araştırmak vazgeçilmezim olsa da – yaşayarak, gözlerimin önünde izleyerek gözlemleme fırsatımın olması ayrı bir heyecan veriyor bana.
İlk vardığım noktayı anlatabilmem çok zor olmayacak sanırım. İlk paragraftaki – belki de lanet edebileceğimiz insan türü – biziz, hepimiziz, neredeyse hiç bir farkımız da yok ve fabrika ayarlarımız da bu özelliklerimiz. Hayatın bir çan eğrisinden ibaret olduğunu ifade eden genel bir kavramı sanırım çoğumuzun en azından duymuşluğu vardır; kimbilir belki de yaşlandıkça yine aynı tasvire dönüyor olmamızın sebebi de bu gerçeği bilinçsizce farketmemiz ve yaşamın yalnızca idrâk süremlzln bize izin verdiği kadar sürdüğünü anlamamızdır.
Buradan geleceğim bir diğer nokta ise yine idrâk yaşı problemi ! Belki o kadar zor ve sancılı ki fabrika ayarlarından çıkıp yeni ve birbirinden farklı insanlar olma surecimiz, hatırlamayı vücudumuz kabullenmek istemiyor, bir şekilde reddediyor.
Çan eğrisinin varlığını kabul edersek yaşlandıkça unutmamız, derimizin ve psikolojimizin kalınlaşması, ölümü/yok olmayı kabullenme sürecine girmemiz de bi nevi bu savı destekliyor gibi geliyor bana. Belki bunamak dediğimiz şey bile artık yeni tecrübeler edinmeyi kaldıramayacak olanların geldiği son nokta ve vücutlarının tepkisidir !
Normal şartlar altında, sizce de yaşlandıkça yine aynı tasvire ya da benzerine geçiş yapmıyor muyuz ? :
Yalnız ‘yok’ olmak, bencillik, sahip olma hırsı, aykırı davranmak, utanmamak, cekinmemek, ulu orta pisliğini yapmak, herseye merak duymak, başkasına sürekli ihtiyaç duymak, işlerini sürekli başkasına yaptırmak, yalnızca (her ne kadar saçma da olsa da) isteğin olsun, ihtiyacın yerine gelsin diye bağırıp çağırmak, isyan etmek, ağlamak, ne istediğini ifade bile edememek,…
Etkileşim Döngü’sünden sonra bir de Yaşam Döngüsü diye bir kavram ile çıkmıyorum karşınıza, söz ! Yalnızca birkaç fazladan cümleyle şunu ifade etmek istiyorum : Bizi rutinden çıkarıp farklı bir insan yapan, kendimizi farklı hissettiren, egomuzu, karakterimizi, heveslerimizi oluşturan; özetle bize özel neyimiz varsa yalnızca idrâkımızın varlığı ile sınırlı günlerde yaşadığımız tecrübe ve tercihlerimiz gibi görünüyor.
Yaşanılan herşeye engel olmak mümkün değil doğal olarak, ancak tercihlerimizi belirlemek ve aklımız çalıştığınca kim ve ne olmayı istemek belli ki elimizde..
Kızım sayesinde hepimizde doğuştan var olduğunu gördüğüm bazı özellikler konusunda kendi adıma birkac karar aldığımı söylemeyi de eklemek isterim : En basitinden eskiden çekindiğim, geleneksel ve (artık gereksiz olduğunu düşündüğüm) bazı davranışları tedirginlik hissetmeden gösterebiliyorum, eskisi kadar hayallerimi, isteklerimi ifade ederken çekinmiyorum, belki de daha çok bencilce davranıyorum ve hakettiğimi düşündüğüm birşey gerçekleşmeyince rahatsızlığımı daha net ifade etmeyi tercih ediyorum.
Sanıyorum özetle en doğal insan mottosu : Carpe Diem + Hakuna Matata
10.03.2016 01:21
#41
Posted by serkanersanli in Siir on March 8, 2016
Simdiyi biriktirmek gerek,
Maslow’dan da once zamani secmek..
Aldigin nefes gelip gectiyse sebepsiz,
Henüz, piramitten bile bir ulke uzaktasin demek..
08.02.2016 01:27